Unvan Değil, İnsan Kalır
Hayatta en hassas durumlardan biri, bir insanın henüz hazır olmadığı bir sorumluluğun içine düşmesidir. Hele ki bu sorumluluk, gerçek bir birikimle değil de, şans ya da tesadüflerle gelmişse, işler daha da karmaşıklaşır. Çünkü böyle bir durumda kişi, kendini bulunduğu konumun niteliğiyle değil, çevresinden gördüğü ilgiyle tanımlar. İlgi arttıkça, geçmişte yaşadığı yetersizlik hissi yerini yapay bir özgüvene bırakır. Ama o geçmiş yok olmaz; sadece susar ve bekler. Zamanla alttan alta sesini duyurmaya başlar.
Daha önce görülmeyen, duyulmayan biri için bir anda gelen ilgi, selam, takdir… Bunlar baş döndürücü olabilir. Kişi, artık değerli biri olduğunu zanneder. Oysa çoğu zaman insanlar onun kimliğine değil, temsil ettiği role yöneliyordur. Bu farkındalık zorlayıcıdır. Çünkü eğer o rol ortadan kalkarsa, ilginin de dağılacağı gerçeğiyle yüzleşmek gerekir.
İşte bu noktada, eski “görünmezlik” hissi devreye girer. Bir zamanlar küçümsenmiş birinin eline güç geçtiğinde, o gücü dengeyle değil, savunmayla kullanma riski artar. İçindeki incinmiş yan, bir anda kontrolü ele alır. Sonrasında ise kibir, aşırı özgüven ve dışlayıcı tutumlar, yetersizliğin kalkanına dönüşür. Kişi kendini geliştirmek yerine, çevresindekileri bastırmaya başlar. Yakınındaki becerikli insanları tehdit olarak görür; fikirlerden rahatsız olur, yapıcı eleştirileri kişisel saldırı sayar.
Bu durum sadece bireysel ilişkileri değil, genel çalışma ortamlarını da etkiler. Yerini hak etmeyen biri öne çıktığında, gerçekten emek veren insanlar geri planda kalır. Bu da zamanla motivasyonu düşürür, umudu azaltır. İnsanlar “Emek işe yaramıyor mu?” diye sorgulamaya başlar. Bu düşünce ise ortamın dengesini bozar.
Oysa roller geçicidir. Unvanlar gelip geçer. Asıl önemli olan, bir kişinin oraya nasıl geldiği ve orada nasıl davrandığıdır. Çünkü rol sona erdiğinde, geriye sadece kişiliği kalır. Ve eğer o kişilik boşsa, ne ilgi kalır ne de iz.
Bu yüzden, güç ya da sorumluluk insanı yüceltmez. Sadece içindekini görünür kılar. Taşımayı bilmeyen içinse en ağır yük, yine kendisi olur.
Seda Bayton