Bir Kadın Daha Eksilmesin Demek Yetmiyor Artık
İsimler değişiyor, yüzler farklı, ama hikâye hep aynı.
Ayrılmak istemeyen koca.
“Sen bensiz yaşayamazsın” diyen eski eş.
Sevdiğini sandığı kadını kendine ait sanan sevgili…
Ve sonunda bir tabanca, bir bıçak, bir ellerin boğazda izi.
Bu ülkede bir kadının ölmeden duyulması çok zor. Yaşarken bin kere bağırıyor, anlatıyor, yardım istiyor. Ama çoğu zaman sesini duyan olmuyor. Polis geliyor, tutanak tutuluyor, uzaklaştırma veriliyor — sonra herkes evine dönüyor. Sadece kadınlar değil, kadınların korkuları da o eve dönüyor. O adam da.
Ve birkaç hafta sonra…
Bir haber bülteni.
Bir cansız beden.
Bir kız çocuğunun yetim kaldığı bir sabah.
⸻
Artık hepimiz biliyoruz ki; kadınlar devlet koruması altında öldürülüyor bu ülkede.
Koruma kararı çıkarılmış.
Uzaklaştırma alınmış.
Hatta elektronik kelepçe takılmış bile olabilir.
Ama bunlar sadece kâğıt üzerinde bir “önlem” — gerçek hayatta çoğu kadına hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü kağıt bir kadını bir bıçaktan koruyamaz.
⸻
Peki ne yapacağız?
Yasaları güçlendirmek bir adım. Ama yeterli değil.
Kadınları suçlayarak değil, dinleyerek başlamalıyız.
“Ne giymişti?”, “Gece saat kaçtı?” sorularıyla değil, “Sana nasıl yardımcı olabiliriz?” diyerek yaklaşmalıyız.
Eğitim müfredatını cinsiyet eşitliği temelinde yeniden yazmalıyız.
Erkek çocuklarına gücün sevgiyle değil, saygıyla ölçüldüğünü anlatmalıyız.
Ve biz kadınlar, birbirimizin sesini daha yüksek duymalıyız.
Korkunun hüküm sürdüğü bir toplumda adalet sessiz kalamaz.
Artık susan herkes suç ortağıdır.
⸻
Bu yazıyı yazarken aklımda hep o isimler var.
Eser Karaca. Deniz Karakaya. Şevval Çiftçi…
Hepsi aramızda olabilirdi.
Hepsi yaşamak istiyordu.
Ve hepsi yardım istedi.
Onların çığlığına kulak tıkayan herkes, bu vahşetin bir parçası oldu.
Bir kişi daha eksilmesin diye bu yazıyı yazıyorum.
Ama biliyorum, yazmak yetmez.
Çünkü artık “bir kadın daha eksilmeyeceğiz” demek yetmiyor.
Gerçekten eksilmemek için, hep birlikte harekete geçmemiz gerekiyor.